101
Tekfen kültürünün
başladığı nokta
Arzu Dodurga
Ben işe girdim, birkaç yıllığım daha, ama o
zaman üç patronumuzun üçü de, Feyyaz
Bey, Necati Bey ve Nihat Bey görevlerinin
başındalar. Rahmetli Necati Bey aralarında
en ciddi, en mesafeli olanı. Yanına girenlerin
son derece çekindiği bir isim. Eh tabii, siz
de yeniyken bunları duyup bir tedirginlik
hissediyorsunuz. Bir gün, o çıkacakmış
kapıdan, ben de gireceğim. Tesadüf yani.
Kafamı kaldırmamla birlikte karşı karşıya
geldik. Tabii o duyulanlardan ben korktum.
Ceketini ilikledi ve kenara çekilip bana yol
verdi bir el işaretiyle. Ben gene kaldım,
“Yok, siz buyurun,” dedim. “Olur mu?” dedi,
“Öncelik bayanlarda!” Ben teşekkür ederek
yanından geçtim. O zaman birçok insanın
çekindiği, korktuğu Necati Bey’in ne kadar
zarif bir insan olduğunu gördüm. Bence
bu, Tekfen kültürünün başladığı nokta gibi
görünüyor. Çünkü bu zarafet onlarda hep
olan bir şeydi. Hem son derece resmi ve o
saygıyı oluşturacak mesafede durup, hem
de sevgi dolu gözlerle bakmak herhalde
böyle bir şey olsa gerek. Dikkat ederseniz,
Tekfen’de uzun yıllar çalışmış insanlarda bu
vardır. Hem sever, hem sayar. Hem sevilir,
hem sayılır.
sinin önemini fark ettim. Stresli bir iş yapılıyor orada. Boruları
taşıyan var, kaynakçısı var, formeni, teknisyeni, işçisi var... Bir ara-
ya geldiğimizde, özellikle bizi zorlayan bir koşul varsa, herkes bir-
birine bir şekilde sahip çıkıyor. Bu altı ay içerisinde ben bunu gör-
düm. İnsanlar birbirini desteklemeye, ortak bir iş yapmaya
eğilimliler. Kilit noktalarda kilit insanlar var ve hiçbir şekilde bilgi-
lerini paylaşmaktan çekinmiyorlar. Bu işi de bizi aşağıda görerek
değil, denkleri gibi diyalog kurarak yapıyorlar. Bir şey ters gittiyse,
“Bunun sorumlusu sensin,” diyerek işin içinden çıkmıyorlar. Şan-
tiyenin yaşça en genç mühendislerinden biriyim. Çünkü mezun
olur olmaz direkt olarak iş hayatına atıldım. Ama şu zamana kadar
kimse kalkıp yaşımdan dolayı beni ezmeye ya da sorumluluğu üze-
rimden alıp da başkasına vermeye kalkmadı. Sınırlarımı zorlama-
ya çalışıyorlar. İyi de oluyor. Çok şey öğreniyorum bu sayede.
Bu özellikler niçin başka şirketlerde yok da Tekfen’de var?
Tekfen’in farkı ne?
Müslim Torun
Tekfen’in kültürüne ayak uyduramayanlar elenir. Genelde
Tekfen’in kültürünü benimseyenler bu şirkette kalır ve bu kültürü
sürdürür. Sonra da yeni kuşaklara aktarmaya çalışır. Genç bir ar-
kadaşımla ben, eğer açık fikirliysem, aynı bilgiye ulaştığımız için
ortak bir dili rahatlıkla konuşabiliriz. Böyle olunca kuşak farkı
diye bir şey de kalmıyor. Aramızdaki tek fark ne? Elektrikler kesil-
diği zaman yeni kuşak duruyor, “Her şey bitti!” diyor. Oysa eski
kuşak kalemini alıp, “Biz bunu 10 sene, 15 sene evvel böyle yapar-
dık, gene yaparız,” diyerek çalışmaya devam ediyor. Genç arkadaş-
lara da teknolojiye bu kadar bağımlı olmamalarını, akıllarını kulla-
narak bazı şeyleri çözmeye çalışmalarını sürekli telkin ediyoruz.
Atilla Yücesan
Ben 10 sene başka bir şirkette çalıştıktan sonra 1990 yılında
Tekfen’e geldim. Teklif Grubu’nda iç alım elemanı olarak işe başla-
dım. Şef olarak 25 yılımı doldurdum. Şu anda hâlâ aynı grupta ça-
lışıyorum. İşin en güzel yanı, aynı grup arkadaşlarımla, o kadar
zamandır birlikte çalışıyor olmamız. Yani tam bir aile gibi. 1990
senesinde az bir tecrübe ile işe başlamıştım, şimdi tabii epeyce de-
neyim sahibi olduk. Şimdi artık öğrendiklerimizi, birikimlerimizi
olduğu gibi yeni nesle aktarma zamanı. Bunun bilincine vardık
Tekfen’de. Tecrübeye tecrübe kattık, insanları çok iyi tanıdık. He-
pimiz aynı kültürü aldık.
Hüseyin Sezgin
Bir Belçika atasözü, “Tecrübe, kel kaldıktan sonra hayatın size ta-
rak vermesidir,” der. Yani biz o tarağı, saçları dökülmeden arka-
daşlara vermek istiyoruz, alan olursa tabii.