ANILARDA KALANLAR
Cumhuriyetin ilanından sonra sınırlı imkânlar ve yokluklar içinde gelişmeye çalışan Türkiye, yeterli iş ma-
kinesi bulunmadığından imar işlerinin çoğunu insan gücüyle yapmak zorunda kalmıştı. Milli bir dava olan
demiryolları için inşa edilen tüneller bile çoğu kez balyozla, kazma kürekle delinerek açılmıştı. Bu durum,
Marshall Planı kapsamında ilk iş makinelerinin gelmeye başladığı 1947 yılına kadar devam etti. Amerikan
yardımıyla ithal edilen iş makineleri, o güne kadar hep insan gücüyle çalışmaya alışmış Türk inşaat sektö-
rü için olağanüstü bir yenilikti. Öyle ki, devasa büyüklükteki yol projelerinde çalışan mühendisler bile,
kendi aralarında iş makinelerini “gerekli bulanlar” ve “gerekli bulmayanlar” diye ikiye bölünmüştü. Kazma
küreğin yerini artık makineler almaya başlarken, eski kafalı mühendisler, en ucuz, en iyi ve en süratli işin
makinelerle yapılabileceğine inanmak istemiyorlardı.
Buna rağmen, makinelerin inşaat sektörüne girişi, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasından sonra
inşa edilmeye başlayan askeri tesisler sayesinde iyice hız kazandı. Gelgelelim bu durum, yeni sorunları da
beraberinde getirdi. Çünkü bu makineleri kullanabilecek ehliyetli operatörleri ve bakım-onarımlarını yapa-
cak ustaları bulmak kolay iş değildi. Ayrıca makinelerin sürekli çalışabilir tutulabilmesi için gereken yedek
parçaların yurtdışından getirilmesinde de büyük sorunlar yaşanıyordu. Parça bulunamadığı için makinele-
rin aylarca yattığı oluyordu.
Görüldüğü gibi, Tekfen İnşaat’ın kurulduğu 1957 yılında Türkiye, müteahhitler açısından hem fırsatlar hem
de zorluklar ülkesiydi. Şirketin kurucularından Feyyaz Berker’in anlattığı şu hikâye, bugün binlerce maki-
neden oluşan büyük bir parka sahip olan Tekfen’in, o günlerde hangi şartlarda işe başladığını hayal etme-
mize belki biraz yardımcı olabilir:
“Bir gün artık inşaat işlerine girmeye karar verdik ve bir ihaleye katıldık. Açıkçası bu ihale bizim için bir
dönüm noktası oldu. Ancak inşaat demek, makine demek. Tek başına bilgi de yetmiyor, mühendislik de
yetmiyor. Birçok makine almamız gerekiyordu, ama paramız yoktu. İhaleyi kazanınca, idareden aldığımız
avanslarla satın almalara başladık. Kazandıkça ilave ettik ve sonunda çarkı çevirecek kadar bir şeylerimiz
oldu. Ama tabii bunun için çok çaba sarf ettik. O günleri hatırlıyorum, gece gündüz çalışıyorduk. Hep başın-
daydık işin. Bir mühendis dahi tutacak imkâna sahip değildik. Kendimiz mühendistik, gençtik, öyle bir
lüksümüz yoktu. Küçük bir büroda kendimiz çalışarak işi götürmeye çalıştık. İsabet de olmuş. Nitekim baş-
ka türlü bugünkü kadrolara ulaşamaz, bugün çalışan arkadaşların güvenini ve sevgisini kazanamazdık.
Mühim olan da bu. Bizim için en önemli değer bu.”
Türkiye iş makineleriyle tanışıyor